top of page

          Aromaterapiye olan ilgim kendi kendime sorduğum şu soruyla başlamıştı:

”Başka bir yol yok mu? İyileşebilmek için kendi kendimi destekleyebileceğim başka bir yol yok mu?”

 

          Hayatımda herhangi bir “aksaklık” olduğunda o duruma bütünsel bir şekilde yaklaşmaya çalışırım. Beş duyuyla algılanabilen fiziksel bir durumun, beş duyuyla algılanamayan tarafıyla bir bütün olduğunu ve haliyle bir bütün halinde ele alınması gerektiğini düşünürüm. Duygusal, psikolojik ve enerjetik boyutuyla birlikte ele alınmayan bir sorunun çözümü neredeyse imkansızdır.

 

          Tüm bu anlayışla gelen araştırmalarım ilgimi Osmanlı tıbbına, yolumu da Edirne’deki 2. Bayezid Külliyesi ve Şifahanesine düşürdü. 1484 yılında 2. Bayezid tarafından kurulan Külliye, tabi artık müze olarak hizmet veriyor. (Aslında ilham olarak hala da hizmet veriyor.) Osmanlı tıbbında hastalara ve hastalıklara nasıl yaklaşıldığı ve nasıl tedaviler uygulandığını görünce biraz şaşırdığımı saklayamam. Musiki, su sesi ve güzel kokuların tedavilerde kullanılıyor oluşu “Başka bir yol varmış!” diye bir çığlığın yükselmesine sebep olmuştu içimde! O an, yağlara ilgimin başladığı andı. Osmanlı hekimlerinin ve hatta çok değerli bilim insanı İbn-i Sina’nın, özellikle gül yağı ve gül suyu üzerinde duruşları ve gül yağını ‘mübarek yağ’ olarak adlandırmaları aromaterapiye gül yağı üzerinden giriş yapmamı sağlamıştı. 🌹 Denildiğine göre akıl hastalarının tedavisinde önemli bir yeri olan gül yağı, tedaviden önce ve sonra masaj yoluyla hastaların başlarına sürülürmüş.

 

          Günümüzde yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlar, gül yağını oluşturan 89 (kimi kaynaklarda 300’den fazla olarak geçiyor.) etken maddeden biri olan feniletenol’ün depresyon ve gerilimli ruh durumlarında rahatlatıcı bir etkisi olduğunu belirtiliyor. Uykudan önce gül yağı koklamak kişiyi yatıştırarak kişinin uykuya dalma sürecini kolaylaştırıyor. (Ben bu amaçla gül suyu kullanıyorum. Yatmadan önce yüzüme ve vücuduma sıkıyorum. )

Aşırı şüpheci, kaygılı olduğumuz durumlarda ya da korkularımızın esiri haline gelip hayattan keyif alamadığımız zamanlarda huzurlu ve güvende hissetmemize yardımcı olan yine gül yağı. En yüksek frekanslı koku olduğu söylenen gül yağı, sevgi enerjisinin merkezi olan kalp çakrasıyla bağlantılı. Kıskançlık, öfke ve intikam duyguları içine hapsolduğumuz anlarda gül yağına başvurarak sevme ve sevilme kapasitemizi genişletebiliriz.💕

 

          İslamiyette de bolca zikredilen gülün, konsantrasyonu ve hafizayı arttırmak için kullanıldığını ve bu sebeple Kuran-ı Kerim’i hatmetmek isteyen hafızların gül kokladığını bu bilgiler ışığında yeniden duymak çok büyüleyici.

 

          Güllerin, su buharı distilasyonu ile damıtılması ve buharlaşan maddelerin soğutulmasıyla elde edilen hoş kokulu bir sıvı olan gül suyu da tıpkı gül yağı gibi aklı ve beyni güçlendirici; ruhsal ve duygusal yapıları kuvvetlendirici; beden ve yaşam gücünü arttırıcı bir etkiye sahip. Aynı zamanda cilt üzerinde ferahlatıcı, nemlendirici, sıkılaştırıcı,canladırıcı ve yaşlanmayı geciktirici tonik olarak da kullanılıyor.

 

          Gül yağının elde edilmesi oldukça zahmetli olduğu için fiyatı da biraz yüksek. Eğer özellikle tedavi amacıyla kullanmak için alacaksanız sentetik ve yapay aromalı gül suyu ve gül yağlarından sakınmanızı öneririm.

 

          Yazımı Yunus Emre’nin bir dizesiyle bitirmek istiyorum:

          ‘Çiçek eydür ey derviş, gül Muhammed teridir.’

 

🙏Kaynak: Prof. Dr. Ayten Altıntaş

bottom of page